19 Haziran 2018 Salı

Endüstri 4.0 ve Yakın Gelecek

Endüstri Nedir? 

Endüstri ya da sanayi... Devamlı veya belirli zamanlarda, makine ve benzeri araçlar kullanarak bir madde veya gücün niteliğini ya da biçimini değiştirerek toplu üretimde bulunan faaliyet dalıdır. 

Sanayi Devrimleri... 

Birinci sanayi devrimi (1.0): Su ve buhar gücünün daha verimli kullanılmasını sağlayan mekanik üretim sistemlerinin bulunması. 

İkinci sanayi devrimi (2.0): Üretim bandı tasarımı, elektriğin seri üretimde kullanılmaya başlanması ve üretim hattının geliştirilmesi. 

Üçüncü sanayi devrimi (3.0): Üretimde mekanik ve elektronik teknolojilerin yerini dijital teknolojiye bırakmasına sebep olan programlanabilir makinelerin kullanılmaya başlanması. 

Dördüncü sanayi devrimi (4.0): Robotların üretimi devralması, yapay zekanın gelişmesi, üç boyutlu yazıcılarla üretimin fabrikalardan evlere inmesi, yüksek miktardaki bilgi yığınının veri analizleriyle ayıklanıp değerlendirilmesi ve daha birçok yenilik... 




Endüstri 4.0 Nedir? Amacı ve İçeriği... 

Zaman hızlı ilerliyor. Teknoloji de öyle... Ekonomik üretim modelleri tarihindeki son durak Endüstri 4.0 olarak tanımlanıyor. Üretim sektöründeki önemli endüstriyel devrimler sonrası ülkeler ve şirketler küresel boyutta yaşanan bu değişimlere ayak uydurmak zorunda kalmış ve artan rekabet koşulları arasında rekabet üstünlüklerini devam ettirebilmek amacıyla bazı stratejiler geliştirmişlerdir. Almanya'da gündeme gelen Endüstri 4.0 da bu stratejilerden birinin adıdır. 4. Sanayi Devrimi ya da 4. Endüstri Devrimi de denir. Artık tam da içerisindeyiz, fakat Endüstri 4.0 dönüşümü uzun bir yol ve biz şimdilik bu yolun başındayız. 

Endüstri 4.0 terimi ilk olarak 2011 yılında Almanya Hannover Fuarı'nda kullanılmıştır. Ekim 2012 yılında ise Robert Bosch GmbH* ve Henning Kagermann çalışma grubu oluşturarak hazırladıkları 4. Sanayi Devrimi öneri dosyasını Alman Federal Hükümetine sunmuştur. 

Endüstri 4.0'ın temel amacı, "Bilişim Teknolojileri*" ile "Endüstriyi" bir araya getirmektir. 

Ana bileşenlerinden birincisi, "Yeni Nesil Yazılım ve Donanım"dır. Yani bugünün klasik donanımlarından farklı olarak düşük maliyetli, az yer kaplayan, az enerji harcayan, az ısı üreten, ancak bir o kadar da yüksek güvenilirlikte çalışan donanımlar ve bu donanımları çalıştıracak işletim ve yazılım sistemlerinin kaynak ve bellek kullanımı açısından tutumlu olması hedefidir. 

İkinci ve en önemli bileşen ise "Nesnelerin Interneti"dir. Bu sistem, yeryüzündeki tüm cihazların birbiriyle bilgi ve veri alışverişi için kullanıldığı, her türlü araç gerece entegre edilmiş, sensör ve işleticilerle donanmış, internet bağlantılı akıllı elektronik sistemdir. Bu sisteme "Siber-Fiziksel Sistemler" de denir. 

Üretim sürecinde fabrikalardaki makinelerde siber-fiziksel sistemlerin kullanılması demek, insanlardan neredeyse bağımsız olarak kendi kendilerini koordine ve optimize ederek üretim yapabilecek "Akıllı Fabrikalar" demektir. Eğer Endüstri 4.0 stratejisi gerçekleşirse üretim süresi, maliyetler ve üretim için ihtiyaç duyulan enerji miktarı azalacak; üretim miktarı ve kalitesi artacak. 

Endüstri 4.0 stratejisinin hayata geçmesinde ilk aşamada donanım ve yazılım bölümünün hayata geçmesi bir problem teşkil etmeyecektir. Çünkü donanım ve yazılım için kullanılacak enerjinin az olacağı düşünüldüğünde ve Internet protokolünün 6. sürümü "IPv6" ile birlikte milyarlarca cihazın Internet'e bağlanmasının yolu açıldığından, başlangıçta bir sıkıntı olmayacaktır. Fakat üretim süreçlerinde kullanılacak makinelerin hepsinin Endüstri 4.0'ın standartlarına uygun hale getirilmesi ve onların programlanmasının kolay olmadığı aşikardır. 




Endüstri 4.0'ın Etkileri... 

Endüstri devrimleri, geçmişten bu yana dünyayı ve toplumları küresel boyutta etkilemiştir. Üretmek insanoğlu için hep bir zorunluluk olmuştur ve insanlar üretimi devam ettirebilmek adına her zaman yeni arayışlar içerisinde bulunmuştur. Tüm mesleklere ve sektörlere bakıldığında, tarihsel gelişmelerinde hep sanayi devrimi olgusu yatar. Çünkü insanlar ürettiklerini aynı zamanda duyurmalı ve göstermeli ki bu süreç devam edebilsin. Bunun sonucunda ise gelişen ulaşım ve iletişim araçları olmuştur. Dolayısıyla bilişim teknolojileri gelişmiş, yeni sektörler ortaya çıkmıştır. 

4. Endüstri Devrimi de şüphesiz yeni sektörlerin ortaya çıkmasına ve geride kalmış sektörlerin yok olmasına sebep olacaktır. Bu durum yalnızca sektörler için değil insanlar, şirketler ve ülkeler için de böyledir. Yeni endüstriye ayak uyduramayan her şey bu durumdan olumsuz etkilenecektir. 

Endüstri 4.0'ın pozitif yönleri olumsuz etkilerini kısmen düzeltebilir. Her ne kadar istihdam sorunları olacak gibi görünse de yeni iş alanları da ortaya çıkacaktır. Akıllı fabrikalarda akıllı ürünler üretmek ve bu ürünlerin hayatımızı kolaylaştırması, hem de bunu az enerjiyle yapacak olması büyük bir artıdır. Akıllı ürünlerin üretilmesiyle bu ürünler ihtiyaca göre farklı alanlara uyarlanıp gelişmeler sağlanabilir. Üç boyutlu yazıcılarla basit yapıda olan ürünleri herkesin üretebilecek olması, üretenle tüketenin aynı olması günümüzde hayal edilen başka bir pozitif yöndür. 

En önemli nokta, Endüstri 4.0'ın ülkelerin rekabet güçlerini arttırabilmeleri için çok önemli fırsatlar sunması... 

Örneğin Çin, hem insan gücü açısından hem de sahip olacağı akıllı fabrikalar sayesinde, gelecekte üretim hızında ilk sıralarda olacaktır. Günümüzde Çin malı ürünler kalitesiz görülmektedir. Fakat gelecekte Çin üretim hızının yanında, üretim kalitesini de arttırırsa, Çin malı ürünler, dünyadaki en kaliteli ürünlerin başını çekecektir. 

Buna rağmen artan üretim hızı ve ürünün kalitesi de rekabet için yeterli olmayacaktır. Belli bir zaman sonra en çok üreten değil, müşterilerin taleplerini en çok karşılayan başarılı olacaktır. Bunun yolu ise, veri analizidir. Internetin hayatımıza girmesiyle oluşan olağanüstü büyüklükteki bilgi yığınını analiz edip, en iyi şekilde yorumlayan gelecekte kazanacaktır. 

Türkiye açısından bakıldığında şöyle bir analiz yapılabilir. Türkiye'nin sanayi açısından en önemli özellikleri, coğrafi konumu ve düşük maliyetli iş gücüydü. Fakat küresel rekabet açısından bunlar artık yeterli değil. Teknolojik altyapının, Endüstri 4.0'ın ihtiyaçları doğrultusunda gelişmesinin sağlanması için, ülkemiz genelinde hem kamu sektörünün hem de özel sektörün üstüne düşen birçok görev var. Mesela yatırım ve teşvik ortamının hazırlanması. Ama bundan daha önemli olanı ise, eğitim. Uzun vadeli ve doğru eğitim politikaları ile nitelikli iş gücü ihtiyacının karşılanması gereklidir. 

Ekonomik büyüme, istihdam, iş güvenliği, kalite ve verimlilik gibi nedenlerden dolayı Endüstri 4.0 devrimi, imalat ve hizmet sektöründe tercih edilir hale gelecek. Gelecekte, içerisinde insan bulunmayan, sadece robotların çalışacağı fabrikalar olacak. Düşünün, bu robotlar ışığa gerek duymadan çalışacaklar. İnsanlar artık robotlarla rekabete girmeye hazırlanmalıdırlar. 



Robotlar, yapay zekalar... 

Elon Musk* dönem dönem gelecekle ilgili fikirlerini açıklıyor. Bu açıklamalardan bazıları şöyle: 

"Gelecekte kendi kendine sürüş kabiliyetine sahip olmayan bir otomobil, ata sahip olmak gibi olacak. Yalnızca duygusal sebeplerden dolayı sahip olacaksınız." 

"Bir robotun yapamadığı daha az iş kalacak." 

"Otomasyon nedeniyle evrensel bir temel gelir ya da buna benzer bir şeyle sonuçlanacak bir sisteme geçilebilir." 

Sonuç olarak... 

Yukarıdaki açıklamalar çok şaşırtıcı geliyor olabilir. Fakat Endüstri 4.0 kapsamındaki gelişmeler çok uzak gelecekte değil, yaklaşık 10 ile 20 yıl içerisinde hayatımıza girmeye başlayacak. Ve günlük hayatımıza çok büyük etkileri olacak. Günümüzde kullanmakta olduğumuz akıllı telefonlara ve 20 yıl önce kullandığımız telefonlara bakarsak bu olayı daha iyi anlarız. 

Dünya ile rekabet halinde kalabilmemiz için ve ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarma hedefimiz için, zaman kaybetmeden farkındalık aşamasından çıkıp, eylem aşamasına geçmeliyiz.     




Kaynak: Wikipedia   

10 Haziran 2018 Pazar

Kuşaklar ve Kuşaklar Arası Farklılıklar

"Ahh nerede o eski bayramlar! Biz eskiden bütün aile toplanır, muhabbet ederdik. Şimdi kimse kimsenin suratına bile bakmıyor, ellerde telefonlar..." 

Bu sözleri herkes duymuştur. Yaşı büyük olanlar kendine göre haklı ama yaşı küçük olanlar da kendine göre haklı. 

İşte bu duruma "kuşak çatışması" deniyor. 

Kimsenin kimseyi bir şeye zorlamasına gerek yok. Kendinden sonra gelen jenerasyona bakıp üzülmesine, kendi kendine dert yaratmasına da gerek yok. Ortada herkesin kabul etmesi gereken bir gerçek var. Bu gerçek de, her neslin kendi dönemlerine göre farklılıklarının olabileceğidir. Tarih her zaman değişimle ve yenilenmeyle ilerlemiştir. İlerleyecektir. 

Kuşak nedir? 

Jenerasyon, nesil... Yaklaşık olarak 25 - 30 yıllık yaş kümelerini oluşturan bireyler öbeği. Atalar ve torunlar zincirinde halka. Aşağı yukarı aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın koşullarını, dolayısıyla da birbirine benzer sıkıntıları, yazgıları yaşamış, benzer ödevlerle yükümlü olmuş kişilerin oluşturduğu topluluk. 

Konumuz, kuşaklar ve kuşaklar arası farklılıklar. Bu farklılıkların hangi tarihi süreçler sonucunda oluştuğuna ve ortaya ne gibi eğilimler çıktığına bakacağız. 

Sırasıyla Sessiz Kuşak, Bebek Patlaması Kuşağı, X Kuşağı, Y Kuşağı ve Z Kuşağı... 



Sessiz Kuşak (1925 - 1945) 

Bu kuşak kendi dönemlerinde yaşanan dünya savaşı gibi önemli olaylardan dolayı baskı altında büyümüştür. Ekonomik sıkıntı, işsizlik ve kıtlık yaşamışlardır. Risk alma konusunda isteksizdirler ve olaylara tedbirli yaklaşırlar. Uyumludurlar, disiplinlidirler, istikrar arayışları vardır, otoriteye sadıktırlar ve talimat beklerler. Toplumsal değerlere adanmışlık vardır. Bu kuşak sosyallik açısından, yoğun bir şekilde aile, akrabalık ve komşuluk ilişkileri içerisinde bulunmuştur. Küçük ve yerel arkadaşlık grupları vardır. Yaşam felsefeleri, yaşamak için çalışmaktır. Bugünkü iş hayatının temelini atan kuşaktır. Çalıştıkları işte ömür boyu çalışmayı tercih ederler. 


Bebek Patlaması Kuşağı (1946 - 1964) 

İkinci dünya savaşı sonrasında yaşanan doğum patlaması döneminin, yani yıllık doğum hızında büyük artışın olduğu dönemin çocuklarıdır. Sadakat duyguları yüksektir. Aynı evde önce çocuklarına, sonra da yaşlanan anne ve babalarına bakmışlardır. Elindekilerle yetinmesini bilen, otoriteye bağlı, başarı ve amaç odaklı yaşayan bir kuşaktır. Bir öğretmen ya da otorite figürü eğitim hayatlarının olmazsa olmazıdır. Yaşam felsefeleri, çalışmak için yaşamaktır. Uzun süre aynı işte çalışma eğilimindedirler. İş hayatı süresince gelecekle ilgili en büyük beklentileri emeklilikte rahat edebilmeleridir. Kendi kendilerini motive edebildiklerinden dolayı başkaları tarafından takdir edilmek bu kuşak için çok önemli değildir. Bu kuşağa yöneltilen en büyük eleştiri ise bencil olmalarıdır. Bunun en büyük sebebi ise değişime ve yeniliğe çoğunlukla kapalı olmalarıdır. Yeniliğe biraz soğuk bakarlar ve genellikle eski uygulamalara devam etme eğilimindedirler. Yerleşim alanlarının gelişmesinde, eğitimin yaygınlaşmasında ve özellikle siyasi konularda etkin bir şekilde rol oynamışlardır. Günümüzde siyasi liderlerin çoğu halen bu kuşaktandır. İçinde yaşadığımız topluma etkisi en fazla olan kuşaktır. Fakat bu nesil günümüz teknolojisine uzaktır, daha doğrusu teknolojiyi benimseyememiştir. İletişim şekli olarak yüz yüze sohbeti ya da telefonda konuşmayı daha çok tercih ederler. 


X Kuşağı (1965 - 1979) 

Kurallara saygılı, otoriteye sadık, üretken ve çalışkanlığa önem veren bir kuşaktır. Hayatı çoğunlukla planlayarak yaşayarlar. Klasik ve rutin bir yaşamları vardır. Evlilikte boşanmayı genel anlamda yaşamışlar ya da tanık olmuşlardır. Öğrencilik dönemlerinde, öğretmenleri artık onların gözünde bir idol değildi. Yaşam felsefeleri, yaşamak için çalışmaktır. İş yaşamlarında çalışma saatlerine uyumlu olup, iş motivasyonları yüksektir. Belirli çalışma süresinden sonra kademe atlayabileceklerine inanırlar ve daha iyi kariyer imkanları ararlar. Teknolojiyi zorunluluktan kullanmaya başlamışlardır ve zorlanmışlardır. Fakat zamanla ayak uydurmuşlardır. Merdaneli çamaşır makinesi, radyo, kasetçalar, bilgisayar, internet ve akıllı telefonlara kadar devam eden birçok teknolojik ürünü kullanmışlardır. İletişim şekli olarak e-postayı ya da telefonla konuşmayı daha çok benimsemişlerdir. 


Y Kuşağı (1980 - 1999) 

Özgürlüğüne ve bağımsızlığına düşkün, kendilerine kurallar koyulmasından hoşlanmayan bir kuşaktır. Otoriteyi sevmezler. Görüşlerini rahatlıkla dile getirmekten çekinmezler. Farklı görüşlere karşı acımasızca eleştiride bulunabilirler. Bu kuşak siyasette ve ekonomide artış gösteren liberal politikalar eşliğinde büyümüştür. Kendilerinden önceki kuşakların sıkıntılarını görmemişlerdir. Bu yüzden zaman zaman, dünyanın her zaman sorunsuz bir yer olduğu yanılgısına kapılırlar. Sadakat duyguları azdır. İş hayatlarında kurallara ya da mesai saatlerine göre çalışmayı sevmezler ve acelecidirler. Bir an önce kademe atlamayı isterler. Çok talepkarlardır ve çok fazla iş değiştirebilirler. Özgüvenleri biraz abartılıdır. Akranlarına kendini kabul ettirme, bu kuşak için çok önemlidir. Grup çalışmasına daha yatkın olan bu kuşak, ekip içinde etkili bir şekilde çalışabilmektedir. Eş zamanlı olarak birkaç işi birden yapabilirler. Zaman zaman gerçekçi olmayan hedefleri olabilmektedir. Yaşam felsefeleri, yaşamak için çalışmak değil, para harcayabilmek için ya da rahatça gezip, eğlenebilmek için çalışmaktır. Bu kuşak teknolojiyle iç içe, fakat sokakta da oyun oynayarak büyümüştür. Sosyal medya kuşağıdır ve dolayısıyla sosyal medyayı etkin olarak kullanırlar. Kendilerini sosyal medya aracılığıyla ifade ederler. Internet bağımlısı ve yalnız bir nesil olarak nitelendirilirler. İletişim şekli olarak e-postayı ya da telefonla mesajlaşmayı daha çok kullanırlar. X kuşağıyla tamamen kopuk olmayan Y kuşağı, X ve Z kuşakları arasında bir köprü konumundadır. 


Z Kuşağı (2000 ve Sonrası) 

Internet kuşağıdır. Teknolojinin, özellikle de iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin ortasında doğup büyüyen kuşaktır. Bu yüzden çok kolay bir şekilde teknolojiye adapte olmaktadırlar. Sokakta oyun oynamanın yerini büyük oranda konsol oyunları oynama almıştır. Akıllı telefonlar, tabletler ve bilgisayarlar bu kuşak için çok önemlidir. Çoğunlukla internet üzerinden sosyalleşirler. Bu durum bazı insanlar tarafından olumsuz karşılansa da bazı insanlar tarafından olumlu karşılanmaktadır. Örneğin, internetten daha iyi ders çalışıldığı ve çok daha farklı şeyler öğrenilebildiği için buluşların gelişeceği düşünülmektedir. Bu kuşak için interaktif bir öğrenme ortamı yaratmak gereklidir. Geleneksel eğitim sistemi bu jenerasyonun ihtiyaçlarına cevap vermekte zorlanmaktadır. İnsanlık tarihinin el, göz ve kulak gibi motor beceri senkronizasyonu en yüksek neslidir. Aynı anda birden çok şeyle uğraşabilirler. Aynı anda hem birisini dinleyip hem de sosyal ağlarda dolaşarak her iki yaptığı şeyi de anladıkları düşünülmektedir. Fakat dikkat süreleri kısadır ve konsantrasyon zorluğu çekerler. Yaptıkları bir işten, diğer kuşaklara göre daha çabuk sıkılırlar ve durumun değişmesini isterler. Birçok şeyin önlerine hazır sunulmasından dolayı mutlu edilmeleri oldukça zordur. İleriye dönük olarak, yaşamlarında otorite kavramının pek önemi kalmayacak. İş hayatına başladıklarında karar vermelerini gerektiren her şey sistemler ve yapay zekalar tarafından yapılıyor olacak.




Araştırdığım ve bulduğum bilgilerle, kuşaklar ve kuşaklar arasındaki farklılıkları yazdım. Örneklerle kendi fikirlerimi belirteyim... 


Birinci konu... 

Yaşı büyük olan kuşaklarla, yaşı küçük olan kuşakların iletişim şekilleri hakkında... 

Kuşakların iletişim şekillerini gördük. Hepsi kendi dönemlerinin şartlarına ve teknolojilerine bağlı olarak farklı biçimde iletişim kuruyor. 

Bebek Patlaması (1946 - 1964) kuşağından olan birinin doğum gününü kutlayacaksınız diyelim. Onlar yüz yüze konuşmayı ya da telefonda konuşmayı daha çok seviyorlar. Tamam ama, teknolojiyle daha iç içe olan Y ve Z kuşakları daha pratik ve sonuç odaklılar! Hemen güzel bir mesaj yazıp, doğum günü kutlayabiliyorlar. 

Y ve Z kuşakları, büyüklerinden şöyle sözler duymuşlardır: 

"Öyle mesaj yazmakla olur mu? Hiç arayıp sormuyorsun, bir sesini duyalım!" 

"Evladım gel bak telefonda amcanla / teyzenle konuşuyorum, gel doğum gününü kutla sen de!" 

Bebek Patlaması (1946 - 1964) kuşağına göre, telefon kullanılacak tabii ama ses olacak. Ses seviyorlar, ses duymak istiyorlar. Onların iletişim şekilleri öyle olduğundan dolayı, onlara göre doğru olan şey, o ses. Fakat Y ve Z kuşaklarına göre öyle olmayabiliyor. Yazarak da iletişim kurabiliyorlar. Özellikle bir dönem böyle geçti. Neyse ki artık önceki kuşaklar whatsapp bile kullanıyorlar. Bu konu aşıldı gibi. Karşılıklı olarak, herkesin gönlü hoş olsun. 


İkinci konu... 

Kuşakların karşılıklı anlayış ve saygı çerçevesi içinde ortak bir noktada buluşması gereklidir. Özellikle de eğitimcilerin, öğretmenlerin bu konuda çok daha dikkatli olması gerekir. Geleceğe iyi, doğru ve faydalı nesiller bırakabilmek için. 

Bebek Patlaması (1946 - 1964) kuşağı ile Y kuşağı eğitim hayatında çok çatışma yaşamıştır. Bebek Patlaması kuşağı savaş sonrası doğan nesildir ve kendi dönemlerinde birtakım zorluklar çekmişlerdir. Otoriteye bağlı olarak yetişmişlerdir. Ve en önemlisi teknolojiyle araları çok iyi değildir. Ama Y kuşağı onların tam tersidir. Arada büyük farklılıklar var. Mesela Y ve Z kuşakları, eş zamanlı olarak birkaç işi birden yapabiliyorlar. Bu duruma o kadar alışkınlar ki, derslerde farklı şeylerle meşgul olmak istiyorlar. Internete girmek, sosyal medyayı kontrol etmek istiyorlar. Tabii bu durumda önceki kuşaklar çılgına dönüyor, Y ve Z kuşağını çok tembel ve disiplinsiz zannediyorlar. Halbuki durum öyle değil. Y ve Z kuşağının aynı anda birkaç iş yapabilme yetenekleri var ve tek bir şeye konsantre olmak istemiyorlar. Çünkü sıkılıyorlar. Teknolojiyi kullanmak istiyorlar. 

Y kuşağı, öğretmenlerinden şöyle sözler duymuştur: 

"Telefonla oynamayın! Çok saygısızsınız! Dersi dinlemiyorsunuz! Dinlemeyenler dışarı çıksın!" 

Aradaki farklılıklardan ve kuşakların birbirlerini anlayamamasından dolayı Y kuşağı tembel ve ders çalışmayan öğrenciler gibi görülürdü. Böyle olunca derslere olan ilgi ve motivasyon düşerdi. Halbuki her kuşak farklı koşullarda büyümüştür ve haliyle öğrenme şekli farklıdır. 

Neyse ki, bu konuda da yavaş yavaş ilerlemeye başladık. 


Üçüncü konu... 

İş hayatı açısından bakarsak, durum orada da aynı. Daha önce belirttiğim gibi, Y kuşağı, eş zamanlı olarak birkaç işi birden yapabiliyor ve tek bir şeye konsantre olmak istemiyor. Ama bu kuşak, iş hayatında da anlaşılamıyor ve yine tembel ve disiplinsiz olmakla suçlanıyor. Bunun sonucunda işe karşı olan ilgileri ve motivasyonları düşüyor. İş hayatında bu kuşağın, yöneticilerinden beklentileri daha farklı. 

Y kuşağı, iş yaparken eğlenmek de ister. İş yerlerine rahat kıyafetlerle gitmek ister. Önceki kuşaklar bu durumdan çok korkuyorlar. Y kuşağı kazandığı parayı harcayabilmek için boş vakit arar. Bu nedenle hafta sonu onlar için çok önemlidir. Önceki kuşaklar hafta sonu işe gelmeye razıdır. Y kuşağı ise hafta sonu için plan yapmıştır, gezecektir ve para harcayacaktır. 

Bu konu henüz tam olarak aşılabilmiş değil. Uzun bir süre alacak gibi gözüküyor. Düşünün, daha bir de Z kuşağı geliyor. Onlara uygun iş ortamlarının yaratılması önemli. Yoksa çok çatışma yaşanacak gibi. 


Sonuç olarak... 

Bazı şeylerin saygısızlıktan ya da tembellikten değil, kuşaklar arası farklılıklardan kaynaklandığının anlaşılması lazım. Aynı şeyleri çok tekrarladım ama bunların bilinmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. 

Düşünün, dünyayı yönetenlerin çoğu halen Bebek Patlaması (1946 - 1964) kuşağı! Yukarıda onların özelliklerini okudunuz. Bir kısmı gerçekten çok bencil. Özellikle de yönetici koltuğunda oturanlar. Bence değişimin ve yeniliğin önünü açmalılar. Tabii o koltuk sevdalarından vazgeçebilirlerse...   








Kaynak: Wikipedia